Madencilikte sosyal onay / halk onayının önemi

Maden ve çevre yazı dizisi-4

Madencilik projelerinde, mutlaka, projenin planlandığı andan başlayarak yöre halkı ve sivil toplum kuruluşların projeyi benimsediklerini belirten ‘sosyal onay’ gerekir. Sağlıkları, çevreleri ve sosyal yaşantılarının geleceğinden endişe duyan yöre halkıyla çatışarak verimli ve etkin bir madenciliği sürdürme olanağı düşünülemez.

Sosyal onay / halk onayının önemi

Madencilikte sosyal onay çok önemlidir. Sosyal onay, bir madencilik faaliyetinden önce yöre halkıyla sağlıklı iletişim ve katılım sonucunda geniş bir kesiminin ve diğer paydaşların faaliyeti benimsediğini ve kabul ettiğini, işletme faaliyetini onayladığını ve desteklediğini, rıza gösterdiğini belirtir.

Devlet yetkilileri, hiçbir zaman yöre halkı ve sivil toplum kuruluşlarıyla madenciyi karşı karşıya bırakmamalıdır. Önce kendisi genel anlamda bilgilendirmeli ve sürecin nasıl işleyeceğini anlatmalı, bir güven ortamı tesis etmelidir. Devlet halkın yanında olmalıdır.

Sosyal onay, bir projeye ait saha için geçerli olup, bir şirket için verilmez ve o şirketin bir başka projesinde, hatta sosyal onayın verildiği projenin bitişiğindekine bile verilmez.

Madencilik faaliyetinde asla göz ardı edilemeyecek dört önemli koşuldan biri de sosyal onaydır.

  1. Doğanın mutlaka korunması, 
  2.  Kamu yararının önceliği,
  3.  Hukuk ve şeffaflık içinde madenciliğin yürütülmesi, (Madencinin, ticari sırları dışındaki projesiyle ilgili niyet, plan ve raporlarının açık, anlaşılır ve düzenli olarak kamuoyunun bilgisine sunulması gerekir.)
  4.  Yörede yaşayanlardan onay alınmadan (sosyal onay) madencilik yapılmaması.

Bir madencinin; “Günümüzde, madenciliğimizin karşı karşıya olduğu birincil öncelikteki ve en büyük sorun doğal çevrelerini korumak için ayağa kalkan yöre insanlarıdır. Bu sorun temelden çözülmedikçe, devlet gücünün desteğiyle madencilik yapmak olumlu sonuçlar vermez’’  söyleminde belirttiği üzere, arkasında devlet desteği tam olan madenci, halkın onayını almadan madencilik yapamayacağının artık farkına varmış olmalıdır.

T. C. Anayasası Tabii Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi Maddesi; “Tabii servetler ve kaynaklar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı devlete aittir. Devlet bu hakkını, madenin bulunduğu bölgenin insanının onayı olmadan kullanamaz’’ şeklinde değiştirilmelidir. Ayrıca, bu maddenin detayları da kamuoyuna sunulmalı ve ona göre uygulanmalıdır.

Halkın Katılımı Toplantısı

ÇED Yönetmeliği Madde-9: (1) Halkı yatırım hakkında bilgilendirmek, projeye ilişkin görüş ve önerilerini almak üzere; Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlar ve proje sahibinin katılımı ile Bakanlıkça belirlenen tarihte, projeden en çok etkilenmesi beklenen ilgili halkın kolaylıkla ulaşabileceği Valilikçe belirlenen merkezi bir yer ve saatte Halkın Katılımı Toplantısı düzenlenir.

a) Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlar toplantı tarihini, saatini, yerini ve konusunu belirten bir ilanı; projenin gerçekleştirileceği yörede yayınlanan yerel süreli yayın ile birlikte yaygın süreli yayın olarak tanımlanan bir gazetede toplantı tarihinden en az on (10) takvim günü önce yayınlatır.

b) Halkın Katılımı Toplantısı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürü’nün veya görevlendireceği bir yetkilinin başkanlığında yapılır. Toplantıda; halkın, proje hakkında bilgilendirilmesi, görüş, soru ve önerilerinin alınması sağlanır. Başkan, katılımcılardan görüşlerini yazılı olarak vermelerini isteyebilir. Toplantı tutanağı, bir sureti Valilikte kalmak üzere Bakanlığa gönderilir.

Halkın Katılımı Toplantısı, ÇED raporu hazırlama aşamasında yerine getirilmesi gereken bir kural olup, PTD ya da ÇED rapor formatının bir bölümünü oluşturur. Halkın katılım toplantısı sonrası tutulan tutanak raporda yer alır.

Bir ÇED raporunun, Halkın Katılımı Toplantısı bölümünde tutanakta yazılanlar;

Toplantıya bireysel katılımın yanında bir grup pankart eşliğinde katılmıştır. Bölge dışından gelerek yakın köylerden birini manuple eden kişiler hiçbir bilimsel ve teknik dayanağı olmayan bilgiler vererek nihayetinde sloganlar eşliğinde toplantıyı terk etmişlerdir. Grup olarak katılanlar, toplantıda yapılan sunumu ve konuşmaları slogan ve bağrışmalarla bölmüş ve toplantıyı terk etmiştir. Toplantıda yalan yanlış ve firmayı karalayan bilgilerle doldurularak konuşmalarını sürdüren bu grubun toplantıyı terk etmesinden sonra toplantı normal seyrinde devam etmiştir. Toplantıda söz konusu proje yöre halkına anlatılmış, sosyo-ekonomik faydalarından, iş imkânı yaratması ve ülkenin ekonomik yapısına sağlayacağı katkılardan bahsedilmiştir. Daha sonra eski ve yeni belediyelerin başkanları, ticaret odaları ve diğer sivil toplum kuruluş temsilcileri doyurucu konuşmalar yapmışlardır. Halk, bilgilendirme toplantısına muhtarlıklar aracılığı ile davet edilmiş ve biri yerel gazete biride ulusal gazete olmak üzere iki gazetede söz konusu toplantının yapılacağı yer ve tarihiyle ilgili ilanlar verilmiştir. Toplantıya sivil toplum kuruluşları, belediyeler ve proje alanına yakın köylerde yaşayan halk büyük ilgi göstermiştir. Toplantıya bireysel olarak katılan kişiler bölgede işsizliğin azalması için böyle bir yatırıma ihtiyaç duyulduğunu, tüm tedbirlerin alınarak yatırımın yapılmasına karşı olmadıklarını dile getirmişlerdir.”

ÇED raporunda yukarıdaki tutanakta belirtilenlerin aksine, durumun hiç de böyle olmadığı daha sonra anlaşılmıştır. Çünkü projeyi benimsedikleri, onay verdikleri belirtilen söz konusu yöre halkının, ÇED iptali için dava açtıkları, yatırımın yapılacağı alanda çadır kurup nöbet tutarak, eylemlerini sürdürdükleri biliniyor.

Madencilik adı altında bir takım kişilere ve kurumlara rant sağlama uğruna, yüzyıllardır bulunduğu yörede yaşamış insanları, topraklarından, yaşam alanlarından mahrum bırakan madencilere karşı, yerel halkın artık bilinçlendiğini görmekteyiz.

Daha önceki yıllarda şöyle bir şey olurdu. Köye önce madenci gelir; madenin faydalarından, köydekilerin madende işe alınacağı, yolların yapılacağı, elektrik, su getirileceği, çeşmenin yapılacağı, cami ve okulun tamir edileceği, köye yardım yapılacağı, sosyal gelişmeyi hızlandıracağı, yörede yaşayanların gelir seviyesi yükseleceği refahına katkı sağlayacağı, kullandığı cep telefonu, televizyon, pulluğu, traktörü, tencere, tava, kaşık, çatal, seyahat ettiği araçların madenden yapıldığını, maden olmazsa yaşamın olamayacağı söylemlerinden sonra, onlar gider; arkasından doğa ve çevre savunucuları gelir; madenin çevreye, insan sağlığına, hayvanlara zararı olacağı, ormanı yok edeceği, su kaynaklarını, toprağı, havayı kirleteceği, topraklar elden gidince sonunda ata yurdundan göç edeceğini anlatır; köylünün her iki söylem arasında kafası karışırdı.

Yöre halkını pasifleştirmek veya susturmak amacıyla, toplum üzerinde hâkimiyeti olduğuna inanılan belirli kişi ve gruplara ayrıcalıklar tanınması ve çıkarlar dağıtılması da şirketlerin izlediği bir başka yoldur.

Yaşam alanlarındaki bilim dışı ve fizibiliteye dayanmadan verilen ÇED izinleriyle madenciliğin yarattığı tahribatın boyutlarını, sebze olmadığını, meyve ağaçlarının kuruduğunu, yerin derinliğine inen ters koni biçimli devasa çukurların kendilerinin ve hayvanlar için bir tehlike oluşturduğunu, pasa dağlarının dereleri, suları, tarımsal alanları kirlettiğini, maden tozlarından hastalandıklarını, kirlenen suyu içen hayvanlarının öldüğünü maden ocaklarının çevreye, doğaya verdiği zararlarını tüm çıplaklığıyla gören, bilakis yaşayan yöre halkı artık tehlikenin farkına varmış durumdadır. Madencilik adına yapılan yanlışları ve bazı değerlerin gözlerinin önünde kayıp gittiğini görmektedirler.

Devlet gücünün desteğiyle madencilik yapanlar; “Bunlar ülkenin kalkınmasını, gelişmesini istemeyen bazı küçük çevre gruplarıdır. Bu çevre savunucuları dış güçlerin temsilcileridir. Bu gibi çevre faaliyetleri dış güçlerin oyunlarıdır. Vatanı sevmeyenlerdir, Bilgi kirliliğine yol açanlardır. Madenin çıkarılmasını istemeyenlerdir. Ülke ekonomisine zarar vermek isteyenlerdir. Bir takım küçük menfaatlerine helal gelenlerin olumsuz propagandalarıdır” gibi yerel halkın biyolojik varlığını sürdürmeye, doğayı, yaşam alanlarını, suyunu, toprağını korumaya, haklı mücadelelerini itibarsızlaştırmaya, yok saymaya yönelik yaftalamalarda bulunsalar da, günümüzde artık Anayasamızın yüklediği görevle doğaya, yaşam alanlarını korumaya yönelik mücadelelerin daha bilimsel temelli, bilinçli ve dayanışma içinde yapıldığına tanık olmaktayız.

ÇED onaylarıyla faaliyetlerine izin verilen ve denetimleri yapılamayan dağ başındaki maden ocaklarının, çevreyi görmezden gelen, çevreye yapacağı yatırımı kârına ekleyen,  kârına kâr katan madenciliğin yarattığı tahribatın boyutları apaçık ortadadır.

T. C. Anayasası tabii servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi

Madde 168-Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.

Madenlerin yüzde 99,2’sini özel sektör eliyle işletildiği ve T. C. Anayasası, ilgili kanun ve yönetmeliklerde belirtilen taahhütlere genelde uyulmadığı, uygulamalardan açıkça görülmektedir.

Madencilikte fizibilite çalışması tamamlanmadan ve halk onayı olmadan verilen ÇED izinleriyle ne olur?

  • Arazinin orijinal morfolojisinin, estetik görüntünün bozulması.
  • Yer altı ve yer üstü su dengesinin,
  • Tarım ve orman bölgelerinin bozulması,
  • Rekreasyon alanlarının zarar görmesi,
  • Gürültü kirliliği ve toz,
  • Kamyon nakliyatından dolayı trafik artışı,
  • Toprağın sedimantasyonu ve erozyonu,
  • Patlatma ve hava şoklarından doğan sarsıntılar,
  • Katı atıkların oluşması ve bertaraf edilmemesi,
  • Hava kirliliği,
  • Su kirliliği,
  • Flora ve faunanın bertaraf edilmesi
  • Asit maden drenajı oluşumu olmaktadır.

Asit Maden Drenajında (AMD) dört temel faktör

  • Asidite,
  • Tuzlanma,
  • Metal toksisitesi,
  • Sedimantasyon rol oynamaktadır.

Madencilik bir kamu işidir. Madencilikte kâr amacı olmamalıdır. Kâr olduğu zaman denetim olmaz. Kâr hırsı nedeniyle yoğun emek olup, ölümler artar.

Madencilik faaliyetlerinde yapılan doğa tahribatı ve çevre kirlenmesinin boyutları görüldüğünde, şu soruyu sormamıza neden olmaktadır; “Her yerde her koşulda madencilik yapılmalı mı?”… Her yerde madenciliğin yapılamayacağını ’madenciliğin çevreyi koruyarak da yapılabileceğini’ anlamak, öğrenmek ve kabul etmek gerekiyor. 

Madencilik yapanlar doğaya ve çevreye duyarlı insanlar için şöyle bir söylemde bulunurlar; “Siz madene karşı mısınız? Öyleyse bilgisayar, cep telefonu, araç kullanmayın, televizyon izlemeyin…”.  Bu yaklaşım, tamamen mantık dışı, algısal ve saptırma amaçlıdır.

“Yeniden değerlendirilmeyen ve tüketim döngüsüne katılmayan her şey, bir hacim sorunudur” yaklaşımını da içselleştiren ‘hacimsel madencilik’ anlayışına geçilmelidir.

T.C. Anayasası’nın çevrenin korunmasıyla ilgili 56’ıncı maddesini bir kez daha hatırlayalım; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir.”

Sonuç olarak; yurt içinde ileri teknolojiyi geliştirerek, madenler işlenmeli, ihtiyaca göre, çevreyi ve canlı varlığını tehdit etmeyen,  sürdürülebilir madencilik değil, sürdürülebilir yaşam odaklı madencilik yapılmalıdır. Çevreye dair taahhütlerini yerine getirmeyen, çevreye yapacağı yatırımı kârına ekleyen madencilik anlayışı kabul edilemez. Madencilik politikaları ve madenciliğe yaklaşım değişmelidir. Doğa hakkı, insan hakkının önündedir. Bu dünya bize atalarımızın mirası değil, gelecek nesillerin bir emanetidir.

Dr. Eşref Atabey

Jeoloji Yüksek Mühendisi / Tıbbi Jeoloji Uzmanı / Yazar

Kaynaklar

  • Eşref Atabey. 2010. Türkiye’de insan kaynaklı unsurlar ve çevresel etkileri. MTA Yerbilimleri ve Kültür Serisi: 7, 286s. ISBN: 978-605-4075-77-5.
  • İ. Thomson, I. ve R. Boutilier, R. 2017. The Social License to operate. Shinglespit Consultants   Inc. (socialicense.com/index)
  • A. Sezener. 2014. İşletme için sosyal onay, paydaş katılımının önemi. Madencilik   Türkiye, 116-118
  • A. Vedat Oygür. Madencilik faaliyetinde sosyal onay
  • Necati Yıldız. 2022. Türkiye’de madencilik. Ortak akıl politika geliştirme.
  • Savaş Dilek. 2009. Maden-madencilik, altın ve çevre. TMMOB Maden Mühendisleri Odası, Altın Politikaları Simpozyumu.20-21,Şubat, 2009.
  • Resmi Gazete:  25.11.2014, Sayı: 29186. Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği
  • T.C. Türkiye Cumhuriyeti Anayayası.1982.

Eşref ATABEY

Son Haberler