Barajların çevreye olumsuz etkileri
Dünyadaki su krizi ile hepimiz yüzleşeceğiz. Dünyanın hiçbir yerinde bundan kaçış yok. Varsıl insanlar ve tatlı su kaynakları bakımından zengin ülkelerde yaşayan insanların şu an bu sorunu yaşayanlara göre daha uzun zamanı var. Kabul etmemiz gereken bir gerçek var ki, kalıcı ve sağlıklı önlemler alınmazsa dünyadaki temiz tatlı su yetmeyecek ve bir gün tükenme noktasına gelecek.
Su ve gıda güvenliği bakımından, barajlar ve hidroelektrik santrallerinin (HES) aşağıda sıraladığım ve nedenlerini açıkladığım çevreye olumsuz etkilerine bakılırsa, ‘barajlar çözümün değil, sorunun bir parçası’ olduğunu söyleyebilirim.
Üzerine baraj kurulan nehirler, akıntıyla su havzasına besin ve mineralleri taşıyamaz hale gelir. Bu da daha çok erozyon, yağmur suyunun daha çok emilimi, daha çok tatlı su kaybına neden olarak çölleşme sorununu arttırır. Bir ekosisteme can veren nehirdir. Aynı bizim damarlarımız gibi. Organizmamızın her tarafına kan taşıyan damarlarımız gibi. Damarlarımız tıkandığında yaşadığımız şeyin adı kalp krizidir. Barajlar gezegenimizin damarlarını tıkar.
İnsanoğlu son 100 yıl içerisinde suyu bir yerden diğerine taşımada, toplamada 1980’li yıllara kadar çok başarılı oldu. Bu yapılan, büyük bir başarı olarak biliniyordu. Fakat 1980’li yıllardan sonra iş biraz değişmeye başladı. Yapılan bilimsel çalışmalar barajların zararlarının çok ve birçoğunun da geri dönülemez olduğunu ortaya koydu.
Barajların bilinen amaçları
Türkiye’de 1954-2002 yılları arasında 276 baraj inşa edilmiştir. 2002-2017 yılları arasında ise 451 baraj tamamlanmış; planlama, proje ve inşaat aşamasında bulunan 727 baraj ise 2018-2023 yılları arasında tamamlanacaktır. Sulama, içme suyu, enerji ve taşkın koruma maksatlı olarak inşa edilen baraj sayısı 2023 yılında 1454’e yükseleceği belirtilmektedir. Türkiye’de işletmede 861 adet baraj bulunmaktadır.

Barajlar;
- Sulama
- Taşkın önleme / akarsu rejimi düzenleme
- Elektrik enerjisi üretimi
- İçme ve kullanma suyu temini için yapılmaktadır.
Barajların çevreye olumsuz etkileri
Şehirleşmeyle birlikte büyüyen başka bir sorun daha var. Artan nüfus için konutlar inşa etmedeki ısrarımız, yerel su havzalarının karşılayabileceğinden daha fazla su ihtiyacı doğurur. Gelişimi su kaynaklarına göre uyarlamak yerine, arzu ettiğimiz bölgedeki Dünyanın su kaynaklarını zorlamayı seçeriz. Elektrik ve sulama için baraj inşa etmeyi seçeriz. Barajlar hidrolik döngüyü değiştirir. Doğal akış profili su sağlayamayacağı zamanlarda da su sağlamaya devam eder.
Devasa barajlar yapıldığında temel olarak hidroelektrik üretimi sağlamak amaçlanır. Ve bu yapılırken çok bir dar çerçevede yapılır. Başka açılardan da suya ihtiyacımız olacağı gerçeğini düşünmeyiz. Bu doğayı fethetmek olarak adlandırabileceğimiz süreçte dünya ölçeğinde 50.000’e yakın baraj inşa edildi.
Büyük miktarlarda yağmur suyunu denize akmasına izin verdiğimizden, çölleşmeye doğru yol alıyorsak, suları barajda toplayıp, denize ulaşmalarını engellemek bizim yararımıza olmaz mı? Durum hiç de öyle düşündüğümüz gibi değil. Barajlar; akarsuların, göllerin ve denizlerin ekosistemine zarar verdi. Bunun en önemli örneği pamuk tarlalarını da sulamak adına Amuderya ve Siriderya Nehirleri’nin yatağının değiştirilmesi sonucu kuruyan Aral Denizi.
Dünya yavaş yavaş, ekosistemine zarar verdiğini anladığından barajlarını kapatıyor. Fransa’daki Loire Nehri üzerindeki Maison-Roulges ve Soint-Etionne do Vigon barajları bunlardan birkaçı. İsveç, Norveç, Macaristan ve Avustralya’da baraj ve elektrik santrallerin inşaatları durduruldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde 500 baraj kullanım dışı bırakıldı.
Barajların tespit edilen çevreye 33 olumsuz etkisini maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz:
1- Kil çekirdek dolgu bent yöntemi ile inşa edilen barajların ihtiyacı olan kil malzemesi için, alüvyondan oluşan 1. sınıf tarım toprakları alınmaktadır.
2- Tarımsal alanlar kamulaştırılınca, tarımda çalışanlar bir anda işsiz kervanına katılıyor.
3- Arazinin bütünlüğü, fiziksel ve doğal yapısı bozulmaktadır. Devasa, uçurumlu çukurlar oluşuyor.
Bunlara en iyi, 1999 ile 2002 yılları arasında Muğla ili Dalaman Ovası’nın yılda üç ürün alınabilen 1. sınıf tarım topraklarının DSİ tarafından kamulaştırılarak topraklarının Akköprü Barajı kil çekirdek dolgu malzemesi olarak taşınması örneğini verebiliriz.
Akköprü Barajı elektrik üretimi, taşkın önleme ve sulama amaçlı kurulmuştur. Diğer bir amacının da Bodrum ve o bölgeye içme suyu temini olduğu belirtilmektedir. Baraj, 2011 yılında hizmete girmesine rağmen 2023 yılı itibariyle sulama amacı yerine getirilmemiştir. Dalaman çiftçisi, eskiden olduğu gibi hala toprak kanalla sulama yapmaktadır.




Dalaman Ovası kuzeyinde Atakent (A) ve Gürköy (B) Mahalleleri sınırları içinde narenciye bahçeleri görülmektedir. Resimde A ile gösterilen alan, DSİ tarafından baraj için kamulaştırıldı ve toprağı alınarak geride devasa çukurlar bırakıldı. Resim 2004 yılında toprağı alınmadan önce çekilmiştir. 2004 yılında kamulaştırmaya karşı davalar açılmış ve resimde B ile gösterilen bölümdeki narenciye bahçelerinin DSİ tarafından kamulaştırılarak, toprağının Akköprü Barajı’na taşınması önlenmiştir.




4– Barajlar, tüm tarihi kalıntıların sular altında kalmasına yol açar.
Şanlıurfa-Göbeklitepe, Diyarbakır-Çayönü, Kuzey Mezopotamya- Halaf, Güney Mezopotamya -Ubaid kültürlerinin; Aplahanda, Mitanni, Ahamenis, Makedon, Selevkos, Uruklar, Hititler, Lidyalılar, Persler, Sümerler, Akadlar, Babilliler, Asurlular, Urartular, Romalılar, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar Fırat ve Dicle’den su içtiler. Bunların kalıntılarının birçoğu baraj suları altında kalmıştır. Bu kültürlere ev sahipliği yapan Hasankeyf’te baraj suları altında kalmıştır.

5- Baraj yapıyla bölgede bulunan tarım alanları göl suları altında bırakılır.
6- Baraj ile bölgede bulunan orman sahaları göl suları altında bırakılır.
7- Suyun toplandığı bölgede bulunan bitki ve hayvan çeşitliliği yok edilir.
8- Yer altı su kaynakları bozularak tüm suların kimyasal özellikleri olumsuz yönde değişir.
9- Suyun toprağa yayılışı ve süzülüşü engellenir.
10- Barajlar, ürün verimini azaltır. Toprağı verimsizleştirir.
Barajlardan önce akarsular tarafından sulanan topraklarda yetişen bitkiler çok daha fazla meyve vermekte, daha güzel ve sulu ürünler elde edilmekteydi. Ağaçların boyları baraj olmayan bölgelerde daha uzun ve geniş, ömrü daha fazla ve sağlıklıydı. Verimin barajlardan kaynaklandığı ilk başlarda kimsenin aklına gelmedi. Kimyasal maddelerin etkisi ile oluşan bir durum olarak değerlendirildi. Yetişen ürünler barajlardan sonra, toprağın yetersizliğinden dolayı verimsiz bir hal almaya başladı. Bu problemin çaresi olarak çeşitli gübreler üretildi ve daha fazla maliyet harcanarak doğal olmayan mineraller ve tuzlar toprağa haricen verilmeye başlandı. Verim bir şekilde tekrar elde edildi ama bu seferde uzun vadeli olmadı. Yetişen bitkiler tohum vermemeye başladı. Bu da tohum ithal edilmesi gerekliliğini ortaya koydu.
Barajlar verimi neden etkiler diye birçok soru soruldu. Bu soruların cevabı olarak su miktarındaki azalma sebep gösterildi. Ama asıl sebep yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda ortaya çıktı. Akan bir su içerisinde bitki artıkları, hayvan dışkıları, toprak ve onlarca mineral karışık olarak taşınıyordu. Bu şekilde sulanan bitkiler de tüm besinleri alıyor. Verimli ve sağlıklı bir şekilde gelişiyordu. Barajlardan sonra akan sular durduruldu. Milyonlarca galon su aylarca dinlendi. Suyun içindeki birçok madde barajın dibine çökerek işe yaramaz hale geldi. Sular yavaşça, baraja göre çok küçük sistemler ile boşaltılarak, berrak ve yararsız bir su çiftçilerin yararlanması için suyollarına verdi. Bu nedenle verim düştü. Maliyet arttı. Sonuçta sağlıksız besinler oluştu.
11- Barajların kullanım ömürleri kısadır.
En uzunu yaklaşık 70-80 yıldır. Ancak ülkemizdeki barajların ömrü 35-40 yıl kadardır. Bu çerçevede bakılıp fayda maliyet analizi yapıldığında, doğanın kurallarına göre hareket edip, kısa ömürlü ve yüksek maliyetli bu yatırımları yapmamanın daha gerçekçi olduğu görülüyor. Önemli olan gerçek, sürdürülebilir ve çevreci yatırımlar yapmaktır.
12- Barajlar devasa su kütlesi depoladıklarından yer kabuğu üzerinde gerilme oluşturur. Bu gerilme belli bir değeri aştığında bölgenin sismik olarak aktif hâle gelmesine yol açabilmektedir.
13- Olası depremde baraj yıkılmaları sonucu vadideki yerleşimler su altında kalabilir.
14- Barajlarda suyun buharlaşması yedi kat fazla olur.
15- Barajdaki su kütleleri yazın ısıyı soğurup, kışın ısıyı salarak, yörenin iklimini ılımanlaştırır. Nemini arttırır. İklimi değiştirir.
Bu da bitki ve hayvan çeşitliliğinde değişmelere sebep olur. Suyun sıcaklığı değişir. Su tutumu nedeniyle, nehrin ekosistemi bozulur.
16- Aşağıya bırakılan su miktarındaki azalma nehrin aşağı bölgesindeki ekosistemi farklılaştırır. Toprak yapısı, bitki örtüsü, hayvan varlığı ve bakteri sistemi dahil her şey bozulur.
17- Nehrin delta oluşumu durur.
18- Topraklarda tuzlanma olur. Tuzlanmış toprağın tekrardan tarıma kazandırılması güç ve pahalıdır.
Güneydoğu Anadolu Projesi örneğinde olduğu gibi. Unutulmamalı ki Sümer ve Roma medeniyetlerinin sonunu getirenin tarımsal sulamadaki tuzlanma olduğunu belirtmeliyim. Suriye’nin Fırat Havzası bölümünde 100 bin hektar alan tuzlanmıştır.

19- Balıkların doğal yetişme alanları tahrip olur. Nehirdeki geçişlerine engel olur. Özellikle göçmen balık türlerinin azalmasına hatta nesillerinin tükenmesine yol açar.

20- Fazla yağışlarda baraj yıkılmaları olabilir.
18 Haziran 2019 tarihinde Trabzon’un Araklı ilçesinde sağanak sonrası hidroelektrik santralinin (HES) borusunun patlaması sonucu meydana gelen taşkında 7 kişi hayatını kaybetmiştir. Brezilya’da baraj yıkılmış: 40 ölü, Kenya’da baraj yıkılmış: 32 ölü, Laos’ta baraj yıkılmış yüzlerce kişi kaybolmuştur.

21- Taşkınlar sırasında toprak ve kayalarda bulunan inorganik cıva suya karışır. Göl tabanında birikir. Metilasyon sürecinin sonunda organik metil cıvaya dönüşür. Metil cıva zehirli bir madde olup, bu maddeyi almış balıkları yiyen insanlarda ciddi sağlık sorunları oluşur.
22- Barajlar, sinekler için uygun üreme yeri olup, sıtma gibi hastalıkların yayılmasına zemin hazırlar.
23- Biyolojik oksijen ihtiyacı yeterince olmazsa su kokuşmaya başlar. Ötrofikasyona yol açar. Alg patlamaları olur.
Wiskonsin Baraj Programları yöneticisi Helen Sarakinos; “Nehirlerin en temel işlevlerinden birisi de maddelerin taşınması olduğunu, bu maddelerin bütün su havzasının sağlığı için gerçekten hayati önem taşıdığını, baraj inşa edildiğinde de bunun kesintiye uğradığını, su hapsedildiğinde hareket edemeyecek hale geldiğini, hareket etmeyince de ısınacağı, besinlerle dolu bu ılık çorba artık akıntıyla ilerleyemeyeceğini, suyun içinde pek çok şeyin öleceğini, oksijenin tükeneceğini, dolayısıyla su kalitesinde büyük bir sıkıntı yaşanacağını” belirtmektedir.


24- Barajların set gerisi kısa sürede sedimentlerle/çamurla dolar.


25- Geniş yüzey alanlı ve sığ baraj gölleri canlı kütlenin çürümesi sonucu atmosfere önemli miktarda sera gazı (çoğunlukla metan) yayar. Sera gazı kirlenmesi olarak bilinen bu olay, küresel ısınmaya yol açar.
26- Birçok sulak alan, örneğin göller, bataklıklar kurur.
27- Toprağın (arazilerin) nemlilik oranı düşer.
28- Kuyuları besleyen suyun miktarı düşer.
29- Suyun kalitesi düşer.
30- Taşınan besin maddeleri barajlarda tutulduğundan delta ve deniz canlılarına besin maddeleri ulaşamaz.
31- Taşkın alanlarındaki kuşlar kaybolur. Islak alan kayıp verir.
32- Erozyona, sel ve kuraklığa neden olur.
33- Barajlar yüzünden insanlar göç eder. Anıları sular altında kalır. İnsanların huzuru kaçar. Psikolojileri bozulur.
Barajların da emekliye ayrılma yönünde ilerlemeler var. Barajların kapatılması yönündeki çalışmalar çok önemli. Gerekli enerji üretimin de alternatif yollarının bulunması gerekir. Yani mikro türbinler kullanılabilir. Bu tamamen iç akıntı, suyu tutmak için baraja ihtiyaç yoktur. Nehirlerdeki ya da kıyılardaki doğal akıntıyı kullanılır. Bu teknolojiyi Güney Kore keşfetti. İskandinavya’da büyük baraj inşaatı devrinin kapandığını düşünüyorlar. Gerçek bir krizle yüz yüze olunduğu, sınırlı miktardaki temiz tatlı suyun tükenmeyeceğini sanırız. Bir yer altı kaynağından alıp, pamuk yetiştirmek için çöle akıtır ya da onu kirletirseniz bir faydası olmaz.
Kafamıza sokmalıyız ki, dünyanın hiçbir yerinde bundan kaçış yok. Zengin insanlar ve su kaynakları bakımından zengin ülkelerde yaşayan insanların şu an bu sorunu yaşayanlara göre daha uzun zamanı var. Ama dünyadaki su krizi ile hepimiz yüzleşeceğiz. Kabul etmemiz gereken bir gerçek var ki, bu hızla kirletirsek dünyadaki temiz tatlı su bir gün tükenecek. Baraj ve hidroelektrik santrallerinin olumsuz etkilerine bakılırsa, ‘barajlar çözümün değil, sorunun bir parçası’ olduğunu söyleyebiliriz.
Dr. Eşref Atabey
Jeoloji Yüksek Mühendisi / Tıbbi Jeoloji Uzmanı / Yazar
Kaynak
Eşref Atabey. 2018. Suyun Hikayesi. Asi Kitap: 1.Baskı, 615s. İstanbul.
Eşref Atabey. 2021. Su Damlası. Sarmal Kitabevi. 1.Baskı, 228s. İstanbul.
Eşref Atabey. 2013. Muğla ili Tıbbi Jeolojik Unsurları ve Halk Sağlığı. Muğla Belediyesi Kültür yayınları-13. ISBN: 978-9944-5574-9-8. Muğla.