Çim sürekli su ister, şehri ağaçlandırmak gerek
Bilmiyorum duydunuz mu; çiçek deliliği diye bir şey var… Bizim ailede var mesela… Ben çocukken bahçemiz küçücük olmasına rağmen çeşit çeşit bitkiler, çiçeklerle doluydu. Fullerimiz efsaneydi, yasemin mest ederdi. Kırmızı zambaklarımız, hatta asmamız bile vardı.
Ne o zamanlar, ne de sonrasında, bu çiçekleri, bitkileri yetiştirenlerin çalışma koşullarını pek düşünmemiştim. Evine orkide alırken insanın aklına, o çiçeğin ardındakiler gelmiyor haliyle… Bu sene ilk kez bitki üreticilerinin bir birliği olduğunu öğrendim. Kısa adı SÜSBİR olan Süs Bitkileri Üreticileri Alt Birliği…
SÜSBİR, 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’na istinaden Türkiye Tohumcular Birliği’ne bağlı yedi alt birlikten birisi. Birlik, devlet tarafından organize edilmiş, meslek örgütü niteliğinde bir kamu kuruluşu. SÜSBİR Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Savaş Akcan’a göre bu durum işin birinci yanlışı. “Kamu, serbest meslek grubunu örgütleyemez. Serbest meslek grubunun kendi örgütünü kendisinin kurması lazım” eleştirisinde bulunan Akcan, “Kamuyla mücadele edecekken, kamunun kurduğu bir örgütle bunu nasıl yapabilirim” diye soruyor. Birlik üyelerinin üretimlerinin en büyük alıcısı, yüzde 70 oranında kamu… En büyük alıcı kamuyken kamunun kurduğu örgütte yine kamuyla tartışmanın imkansızlığından bahseden Savaş Akcan, ‘yeşil’ üreten üreticinin desteklenmesi için kurulan birliğin bugün yüzde 18 oranında KDV ödemesinin büyük bir haksızlık olduğunu dile getiriyor. SÜSBİR, üretimin belli bir standart ve devamlılıkta olmasını sağlıyor ve bunu yaparken bu ürünlerin ucuz maliyetle pazara sunumunu organize ediyor. Üyelerine Ar-Ge ve eğitim desteği veriyor.
Yeşile özlemimiz her geçen gün artarken SÜSBİR çatısı altındaki yeşil üretimini Savaş Akcan’a sorduk.

Türkiye’de süs bitkilerinin pazar alıcısını kimler oluşturuyor? Yeşil sever saksı çiçeği meraklılarının müşteri profilinizdeki ekonomik değeri nedir?
Bu sektörün ürün alıcılarının yüzde 70’ini kamu kurumları, balkonunda, evinde, bahçesinde kullananlar yüzde 5’lik oranı oluşturuyor. İnşaat firmalarında ise yüzde 25’lik bir oranda süs bitkileri kullanılıyor. Bu ülkede yeşilin kıymetini bilen bir nüfus yok. Karadeniz’de sıfır, çünkü bölgenin doğal yapısı yeşil. Yan bahçeden kopardığınız bir çiçek 3-4 gün sonra kökleniyor.
Verdiğiniz oranlara bakınca hızla artan bir şehirleşmeyle birlikte evler için talep edilen yeşilin daha yüksek rakamlarda telaffuz edileceğini sanırdım. Size göre bu durumun nedeni nedir?
Şehirleşmeyle birlikte betonlaşma da artıyor. Zihniyet şu; yeşil yerlere beton dökelim, üstüne otopark yapalım, mümkünse bir de müştemilat koyalım… Gerçekleri konuşalım. Üçüncü köprü diye bir köprü yapıldı. Oranın müteahhitliğinde iş yapan bir firmayım. Kuzey Ormanları’nın ortasında yaklaşık 200 metre genişliğinde bir hat çektiniz, biçtiniz, buradan bir yol geçirdiniz… Yol gerekli miydi, gereksiz miydi tartışmayacağım. Hadi yapıldı bu iş. Sonra ne beklersiniz? Ben, bozulan yerlerin, bir önceki yapısına eş değer olarak planlanmasını beklerim. O ormanı o şekilde kesip, yol yaptıktan sonra o yeşili oraya koymuyorsanız ciddi olarak mantık hatanız var demektir.

Çimlendirmek su kaybı demektir
Sizin burada desteklediğiniz sadece süs bitkileri mi? Yoksa yeşil dokuyu bir bütün olarak mı düşünüyorsunuz?
Süs bitkisi diye ayrı bir çeşit yok. Şu bitki süs bitkisidir deniyor ama hepsi ‘bitki’… Aralarındaki farkı şöyle ayrıştırıyoruz; ormandaki amaç bu bitkinin sayısal olarak çok daha geniş alanı yeşertmesi, kapatması. Dağlık bir alanın, bir yamacın yeşertilmesi yoğun bir ormancılık faaliyetidir. Bu bitkiyi daha küçük boylarda, ekonomik ve işçiliği daha ucuz olduğu için, ince yapıda, tamamen maliyet endişesiyle, küçültülerek oraya diktiğiniz zaman orman bitkisi oluyor. Fakat ben bunu, biraz daha boyunu büyütüp 12 ay boyunca dikilir, saksıda taşınır hale getirip, budamasını yapıp, daha konsantre alanlar, şehirde minimize edilmiş yeşil alanlarda kullanmak için, hazırladığım zaman, adı ‘süs bitkisi’ne dönüyor.
Verdiği efektif faydaya baktığınız zaman; bir çınar ağacının normal şartlarda, doğaya verdiği klima etkisi, 500 yataklı bir otelin iklimlendirme sistemine eş değer. Bu çok önemli. Gelişmişlikle ilgili. Şu an ne kamu yöneticilerimiz ne de vatandaşımız bunun öneminin farkında değil. İnsanlara; “Ormanı kesip 5+5 ev mi yapalım, yoksa kalsın kent ormanı olarak koruyalım mı?” diye sorsanız; “Ev yapalım” derler… Büyükşehir Belediyesi, Silivri’den Tuzla’ya kadar otoban kenarlarını çimlendiriyor. Bu, yaklaşık 10 milyon metrekare çim demek. Bu da yaz aylarında metrekareye 5 litre su harcamak demek. Dünya, küresel iklim değişikliği, kuraklık, susuzluk diye bağırırken böyle bir şey yapamazsınız. Böyle bir lüksünüz yok sizin. Ayrıca, bu sektörü böyle canlandıramazsınız. Bu, uzun vadede, sektöre fayda sağlamaz. Üç beş kişiyi siyaseten kurtarır, gerisini öldürür. Peyzaj işinde en iyi olan İtalya ve Hollanda’da böyle uygulamalar yok. Biz, bu işte de yanlışız. Su kullanım politikası hatalı. Çimin bakımı için harcanacak enerji ve masraf kamudan çıkan paralarla ödeniyor… Çim yerine ince fidanlı ağaçla yeşillendirme yapılsa, hem istenen ölçüde oksijen ihtiyacını gideren bir hal yaratılır, hem de iki üç sene bakarsınız, sonrasında ağaçlar kendi halinde yaşar gider. Uçakla geçerken de ormanlık bir alan varmış hissi yaratırsınız. Dolayısıyla, çimin bize oksijen faydası yok.

Otoban kenarlarında ve parklarda kullanılan mevsimsel çiçekler yerine her mevsim canlı kalacak bitkiler de kamunun cebinden çıkıyor. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mevsimlik çiçekler abartmadan kullanılmalı. Türkiye’de bu sektör tamamen Avrupa’dan esinlenerek bu hale geldi. Kamu alım yapmak istedi, park ve bahçeler geliştirilmek istendi, sektörümüzde bundan 20 yıl önce yağ tenekesinde üretim yapan insanlar saksıyı, torfu, aşı yapmayı, budamayı öğrendiler. Belediyeler de bu işe para aktardığı için sektör belli bir noktaya kendini getirdi. Fakat şu an tıkandı. Kamu, alımlarını, bu sene itibariyle yavaşlattı. Halk, bahçeme ağaç dikeyim demediği için şimdi bu malzemeler elimizde kaldı. Beş senedir aynı evde oturup bir sabah kalkıp; “Haydi fidanlığa gidelim de bahçeye manolya ağacı alalım” diyen insanlar yok. Bu işin talihsizliği; ekonomik krizlerin başladığı anda ilk duran sektör olması. Çünkü ülkemizde bu sektör lüks olarak algılanıyor.
Kaliteli üretimde yetersiziz
Kamu dışında satın almayı harekete geçirecek itici güç için SÜSBİR neler yapabilir?
Birkaç ayaklı bir konu bu… Öncelikle bir ürün olacak, o ürün talep doğuracak, sonra bu talebi karşılayacak bir sistem geliştireceksiniz. Şu an Türkiye’de sektörümüz birinci aşamayı tamamlamak üzere… Bugün Hollanda’da bir bahçe merkezine gittiğinizde, aklınızda çiçek, bitki almak yoksa bile o görselliği görünce otomatikman içiniz kıpırdanmaya başlıyor. Neden?… Çünkü, kalite ve görsellik bizden yukarıda. Bugün Türkiye’de bu tarz bahçe merkezlerini görürsünüz ama çok yaygın göremezsiniz. İstanbul’da beş, İzmir’de üç noktada görürsünüz. Üretim kalitesini yükseltip, insanlarda o talebi yaratacak hale getirebilirsek bu gerçekleşir. Sektörün gelişmesi için bu şart…
Şu an sektör tarafından dikkate değer bulunmayan son kullanıcının satın alma potansiyeli ile ilgili bir araştırma var mı?
Hollanda ve İtalya’da budama makası olmayan ev yok. Bahçesi olmasa da balkonlarında, evlerinin bir köşesinde mutlaka bir bitkileri var. Hiçbir şeyleri yoksa da bonzaileri vardır. Bu yönden bakarsak sekiz milyon ev potansiyeli görebiliriz. Bizim, bu potansiyeli harekete geçirmemiz lazım. Bunun için de önce standart ve kaliteli üretim yapmamız, ki bu maliyetleri de aşağı çeker, sonrasında ise kadınlara hitap etmemiz gerekli.
Sektörü geliştirecek olumlu bir tablo nasıl oluşturulur?
Türkiye’nin en büyük engeli; yoğun ithalatı. İhracatımız oranımız çok düşük. Fakat bu sektörün bir avantajı var; Körfez ülkelerine olan yakınlığımız… Suriye-Irak savaşı sonsuza dek sürmeyecek. Oraya yakınız… Türki Cumhuriyetler; Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan ve Rusya’ya yakınız. Antalya, Körfez ülkelerine; İzmir, Azerbaycan ve Türkmenistan’a; Karadeniz, Kazakistan ve Rusya’ya ürün yapar. İklim olarak çok uygunuz. Dolayısıyla bizim, kaliteyi yakalayıp, bu ülkelere satış yapmamız lazım. Şu an yaşanan durumsa; Azerbaycan bizden bitki istiyor, sipariş İtalya’dan yükleniyor, Türkiye olarak biz sadece lojistik sağlıyoruz. Çünkü talep edilen bitkinin kalitesinde ürün bizde yok. İstenen kalite, son iki senedir artış gösteriyor.

Rakamlarla Süs Bitkileri Sektörü
Dünya genelinde toplam ihracat hacmi: Yaklaşık 21 milyar dolar.
2015 yılında gerçekleşen ihracat değerleri
Hollanda, 9.1 milyar dolar
Kolombiya, 1.3 milyar dolar
Almanya, 941.2 milyon dolar
Türkiye, 77.4 milyon dolar
Dünya genelinde toplam ithalat değeri: 17.6 milyar dolar.
2015 yılında gerçekleşen ithalat değerleri
Almanya, Hollanda ve ABD, ortalama 2.2 milyar dolar.
Türkiye, 81.3 milyon dolar
2016 Yılına Ait Süs Bitkileri Sektör Verileri
Üretim alanı, yaklaşık 50 bin dekar.
Üretim miktarı, yaklaşık 1,5 milyar adet.
Üretim Hacmi, 4 milyar TL.
Dış ticaret hacmi, yaklaşık 170 milyon dolar.
Doğrudan 75 bin, dolaylı olarak 500 bin kişiye istihdam sağlıyor.